her çocuk ateist doğar...!

05 Aralık 2021

Noel Baba ve Kirâmen Kâtibîn

Yıllarca durup durup yeniden buraya geliyorum. Ve bir iki yazı yazıp gidiyorum. Ancak hep dileğim bunun daha süreklilik arz eden bir şey olması.. Oluyor mu olmuyor ama temennim bu yönde. İnşaAllah diyeyim.

Neyse efendim, 20'li yaşlarımın son demlerini yaşadığım bugünlere gelene kadar kısaca neler yaşadığımdan ve değişimimden kısaca söz etmek istiyorum.

Öncelikle; sınavına hazırlanmak için yazmaya ara verdiğim üniversite vardı ya; heh bitti o :) . Üstünden 6 yıl geçti hemde. Yurtdışına çıktım; orada kalma ihtimalim vardı. Ama zannediyorum ki seneler geçtikçe ülkemle ve Atatürk'le barıştım. Beni küstürenler, yalan yanlış şeyleri kafama zerk edenler utansın. Onun için geri döndüm. İşe girdim istifa ettim, askere gittim geldim, yine iş buldum daha güzel istifa ettim. Daha güzel iş buldum. Evlendim.. Lise aşkımla evlendim hemde. İmam nikahı da kıydık, gelin alıcıyı dualarla imamla yaptık.

Bu arada tabi ülke de çok büyük dönüşüm geçirdi. Bu blogu ilk açtığımdaki ülkenin halini benim yazılarımdan ve altına gelen yorumlardan görebilirsiniz. Cemaatin yurtlarında, okullarında kalıp burada dert yakınanlar vardı. Şimdi o cemaatlerin yöneticileri, koruyucu melekleri; zindanlarda ya da fare deliğindeler. Hey gidi hey.

Ara ara geçmişe dönük konular anlatırım yine ben. Fakat yakın zamanda yaşadığım trajikomik bir durumdan bahsedeceğim. Geçen teyzemdeydik eşimle, kuzenim gelmiş iki çocuğuyla beraber onları görelim oynayalım sevelim dedik. Onlar da benim ailem gibi din düşkünü. Neyse sevdik oynadık, hoş beş ettik. Bir ara teyzemin "Hadi bakalım yavrum ne öğretmiştim ben sana?" diyerek 4 yaşındaki çocuğa "Allah'ım sana zatının sıfatının esmasının ef'ali'nin hudutsuzluğunca şükürler olsun." dedirttiğini işittim. 4 yaşında bu çocuk 4, gerçekle rüya arasındaki farkı bilmiyor, ayırt edemiyor daha. Gördüğü kabusu gerçek sanıp, gündüzleyin dahi hatırlayıp ağlıyor. Ne zatı, ne sıfatı? Esma ne efal ne? Bunların Türkçesini bu yaşta ben bilmiyorum. İşte bu beyin yıkama sevgili okur... 4 yaşındaki çocuğu alıp doğaüstü şeyleri masal yerine değil de; din yerine bu ciddiyetle anlatırsan; o çocuk yarın öbür gün diş perisine de inanır, Noel Babaya da. Kendimden biliyorum ya, çocukken Sihirli Annem'i gerçek sanıyordum. Tamam gerçek sanmıyordum yaş itibariyle ama buna benzer ailelerin, insanların (perilerin) olabileceğine inanıyordum.

Çünkü gerçeklik algımı bulandırmışlardı. Evet, sağ ve sol omzumdaki melekler gerçekten varlar; ve günahımı sevabımı yazıyorlar. Evet, ceviz ağacının altından geçilmez, soğan kabukları yere atılmaz, atılmış yere basılmaz çünkü cinler orada yaşar. Evet, 1 adet Azrail adında melek var ve her ölümde canları (7.000.000.000 insan var) o alıyor ve tüm insanlığa yetişebiliyor. Evet, rüzgarlar yağmurlar  depremler volkanlar Mikail adlı meleğin parmağının ucunda. Evet, biz namaz kılmayınca dua etmeyince zevkten dört köşe olan bir şeytan var. Bunların hiçbiriyle temasa geçemiyoruz. Ama olsun varlar ve görevlerinin başındalar. Ee Noel Baba'dan hediye bekleyince, diş perisinden 1 TL para bekleyince "Onlar yalan, onlara inanma! Noel Baba yok!" deniyor. Nasıl ya? Noel Baba'nın ne farkı var Kiramen Katibin'den? İkisini de göremiyoruz, temasa geçemiyoruz. Yaptığı şeyleri görmeyi bırak hissedemiyoruz. Ama birisi hakikat AMENNA VE SADDAKNA! Diğeri ZIRVA(!) öyle mi? Zırva ile hakikati ayıran çizgi nedir peki? Neden ikisi de zırva değil? Retorik yapıyorum bu sorularım cevap gerektirmiyor. Cevabı kendinden müteşekkil zaten.

Atasözümüzü çok güzel algılamış din tüccarları: "Ağaç yaşken eğilir." Gerek memleketimizde gerekse diğer İslam topluluklarının yaşadığı yerlerde din eğitimi çok erken yaşta veriliyor. Erken yaşta öğretmek teşvik ediliyor. Çünkü çocuk yaşta dogmaları, değişmezleri "Bu böyle, ben dedim çünkü." diyerek kabul ettirmek çok kolay. Çocuğun tek otoritesi var o da çevresi, ailesi. Ancak günümüzde din tüccarlarının "Ümmeti Muhammed'in evlatları deizme, ateizme kayıyor. Çocuğuna sahip çık ey cemaati müslimin!" şeklindeki acı(!) haykırışları dinin, zamanın ruhunu yakalayamadığını gözler önüne seriyor. Çok sevdiğim bir reklam vardı. İnternetten kaldırılmış heralde bulamadım. Friedrich Engels'li Finansbank reklamı. Engels'in bir fotoğrafı var ve saçını sakalını kesiyorlar. Arkadan ses de diyor ki "Friedrich Engels, sosyalist ekonominin öncülerinden.. Ama artık devir değişti. Modern Dünya'ya uygun yatırım araçları Finansbank'ta.." gibi bişeydi. Bu olaylar karşısında "İnternet" bana bu reklamı anımsattı.

Zira insanlar artık otorite olarak kendilerine dikte edilenden başka düşüncelere de kolayca erişebiliyorlar; kimi zaman isteyerek, kimi zaman hayatın olağan akışı içinde kendiliğinden. Maymun gözünü açtı denir ya, o hesap işte. Ben dini inancımı kaybederken bilgiye erişim imkanı bugüne göre daha azdı. Bugün ise hem imkan arttı, hem de artık bilgiye erişim talebi olmasa dahi karşı karşıya gelme olasılığı çok arttı. O sebeple genç nesil sorgulamayı daha aleni yapmaya başladı. Tüm rahatsızlıkları bundan.

Konu uzadı biraz. Kendi tarlamda at koşturmayı sualsizce yazmayı özlemişim. İyi geldi. Bir de unutmadan şunu söyleyeyim; yazılarıma gelen yorumların birinde "Hep kendi sorunlarını anlatmış ve küfretmişsin müslümanlara, nefret dolusun. Bunun yerine insanlara ateizmi anlatsan bizim kötü insanlar olmadığımızı söylesen daha etkili olur." denmiş. Emin değilim aynı yorumda yazılı olmayabilir bunlar ama bu gördüklerim dikkatimi çekti. İki satır da ona cevap yazayım. Birincisi; ben burayı halkı irşad etmek, ateizmi yaymak için değil; kendimi rahatlatmak için açtım ve onun için yazıyorum. Halkı irşad etmek, ateizmi anlatmak, ateist misyonerliği yapmak... Bunlarla çok uğraştım ilk zamanlar, hatta bu blogu yazarken de. Ama başka mecralardaydı bu uğraşlar. İkincisi; bu uğraşlar hep bir bıkkınlık, nefret, kinden doğdu. Kime kin, kime nefret? Etrafımda beni böyle yetiştiren, böyle davranmak zorunda bırakan herkese... Ettiğim küfürler de bu kinin ve ergenliğimin bir dışavurumuymuş. Bugünüme geldiğimde tüm bunları bıraktım. Kendi içimde barıştım çünkü. O yüzden küfür yok, edesim gelmiyor.

Tekrar görüşmek üzere.. Unutmayın her çocuk ateist doğar. Allah'ın bir mi olduğu üç mü olduğu sonradan öğretilir.

ahlak üzerine, bir ateistin ahlakı

Bu blogu açtığımda içimde öfkeli, kan kusan biri vardı. Ergendim bi de tabi. Bir misyoner gibi insanlara neden inanmamamız gerektiğini anlatıp dururdum, bulunduğum ortamda dinle ilgili bir şey geçti mi ilk ben atılırdım. Fransızca'da bir ayrım vardır: ate, ateist. Ate: tanrının var olduğuna inanmayana denir kabaca, ateist ise bunun misyonerine denir. İşte diyeceğim o ki tam da bir misyonerdim o zaman. 

 Fakat aradan zaman geçtikçe, sıkıldım... Tek kelimeyle sıkıldım bu insanlara kendimi anlatmaktan, neyin sıkıntılı bir düşünce biçimi olduğunu söylemekten çok sıkıldım. Kabuğuma çekildim, öyle ki artık dinle ilgili ya da dinsizlikle ilgili herhangi bir makale, yazı, ıvır zıvır görsem midem kalkıyor. "durumumuz yoktu kardeş okuyamadık"a bağlıyorum. İlk günümü ve heyecanlı heyecanlı bloga neler yazacağımı düşündüğümü hatırlıyorum, çok zaman geçti üstünden. Hayatımda bir çok önemli kırılma noktası yaşadım, lise son sınıf öğrencisiydim, şimdi ise hiç tahmin etmediğim bir yerdeyim. Ülkeler gördüm, insanlar tanıdım, kazıklar yedim, yanlışlar yaptım, sevdim, sevildim, ölümü gördüm, düşüncelerim nerelerdeydi nerelere geldi, bazı şeyler hiç değişmedi vesaire.. Ben genel itibariyle çok değiştiğimi düşünüyorum, hoş bunu bir ben biliyorum o ayrı. Bunu insan yaşarken anlamıyor da, blogda yazdıklarıma bakınca görüyorum, "aa bunu ben yazmış olamam" diyip şaşırıyorum, ama silmeyeceğim hiçbir şeyi. Burası benim tarlam, tarlama istediğim şekilde varırım. (yazar burada "bakara makara"ya atıfta bulunuyor ayet:223) 

Yazıya başlarken bir amacım yoktu, sadece bu işlerden sıkıldığımı o yüzden yazmadığımı söyleyip kaçacaktım, ama sonradan yaklaşık bir buçuk sene önce bir arkadaşımla yaptığım telefon görüşmesi geldi aklıma. Tabi biz telefonda bakarayla makarayla dalga geçmeden, terbiye sınırları içinde biraz felsefe parçalıyoruz, kafa sikiyoruz; siyaset, din üzerine genelde. Konu bir ara ahlaka geldi, dedi ki "Sen ateistsin, niye bir ahlakın olur ki?". Tamam abanmayın adama, ben bu blogu açtığım zamanlarda da onunla konuşuyordum, ateist olmadan önce de. O zamanlar düşüncelerimde evrensel ahlak diye bir şey yoktur tezini savunurdum, hatta bunu savunduğum bir mülakatı da kazanmıştım liseler arası bir yarışmada. Bu kısa ve gerekli bilgiden sonra devam ediyorum anlatmaya. Düşündüm ve tatmin edici bir cevap bulamadım. 

Not: Yazıyı 2015'in Mart ayında yazmaya başlamışım. Devam ederim diye taslakta bırakmışım; fakat tarihler 2021 Aralık ayını gösterirken hala hiçbir ekleme yapmadığımı fark ettim. Bu yazı da böyle benim, düşüncemin ve ülkemin yarım kalmışlığının bir nişanı olsun. 

Sözümü 2015'ten bir iki cümleyle tamamlayayım: Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!!

12 Ağustos 2013

arpa buğday daneler, aman yıkılsın camiler!

Bu blogun hoş bir kafayla okunması adına dinleyiniz efenim. Seçimi de okuyucuma bırakıyorum, o kadar şahaneyim: http://fizy.com/search/arpa+bugday+daneler

Arpa buğday daneler
(Aman) Arpa buğday daneler
(Aman) Yıkılsın camiler

03 Ağustos 2013

Allah Yok, Din Yalan (Hala...)

raya yazdığım en son yazının ardından epeyce zaman geçti. Ben üniversiteye başladım, iki yıl oldu hatta.. Biraz daha yaşlandım, türlü insanlarla karşılaştım, hatalarım oldu, daha önce olan hatalarımın sonradan farkına vardım vesaire...
bir ateistin günlüğü, karl marx, din, afyon, diyalektik materyalizm